Zeynep Dilara Akyürek / Milliyet.com.tr – Son günlerde Akdeniz’de neredeyse her gün kaydedilen 4’ten büyük depremler, 9 Ağustos günü kısa süre içine üst üste yaşandı. Aynı gün içinde Girit, Akdeniz ve Antalya açıklarında sismografların radarına giren sarsıntılar, pek çok noktadan hissedildi. Levha sınırı olmasıyla öne çıkan noktaların deprem tehlikesi açısından daha kritik olabileceği konusunda uyarılar akıllara gelince, Antalya’nın ismi bununla pek anılmasa da endişelere neden oldu. 9 Ağustos’un ilk dakikalarından son saniyelerine kadar toplamda 15’in üzerinde deprem kaydedildi. Özellikle deniz altındaki fayların kırılması sebebiyle yaşanabilecek tsunami tehliklesi Akdeniz kıyılarını tehdit ederken bölgenin deprem geçmişi, bunun hiç de uzak olmayan bir ihtimal olduğunu gözler önüne serdi. Yaşananları Sakarya Üniversitesi Afet Yönetim Uygulama ve Araştırma Merkezi Jeofizik Mühendisliği Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Utkucu ve Gazi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi, Afet Yönetimi Uzmanı Doç. Dr. Bülent Özmen Milliyet.com.tr’ye açıkladı.
2021 Girit depremi
DEPREM GEÇMİŞİ KARANLIK
Türkiye’nin pek çok noktasında olduğu gibi, Antalya da pek gündeme gelmemiş olsa de deprem bölgesi. Doç. Dr. Bülent Özmen Antalya’nın ve Akdeniz’in deprem geçmişini açıkladı. Ne yazık ki bölge yıkıcı depremlerle çok kere sarsılarak kayıp verdi. Son olarak 6 büyüklüğündeki 2021 Girit depremi, 27 Eylül 2021 tarihinde Girit adası açıklarında kaydedilmiş ve 1 kişi yaşamını yitirmişti. 2021’deki bu deprem, Girit’in idari merkezi olan Kandiye’yi son yüz yıl içinde vuran en büyük depremdi ve tabii ki tek değildi. Akdeniz kıyıları yıkıcı deprem üretme potansiyeline sahip pek çok fayın bulunduğu bir nokta. Doç. Dr. Bülent Özmen, Antalya’nın da içinde bulunduğu tehlikeli bölgeyi şöyle anlattı:
“Antalya ve çevresinde deprem üretme potansiyeli olan çok sayıda fay var. Bu faylar Fethiye-Burdur Fay Zonu, Helenik-Kıbrıs Yayı, Kırkkavak ve Aksu fayı olarak sıralanabilir. Antalya Körfezi içinde ve Ege Denizi içinde de çok sayıda ve Antalya’yı etkileme potansiyeli olan aktif fay var. Tarihsel dönemde yani 1900 yılı öncesinde 1459, 1743, 1851 yıllarında Antalya’yı etkileyen depremler meydana geldi. Antalya il sınırları içinde bulunan birçok tarihi eserde de bunların izlerini görmek mümkün. Aletsel dönemde yani 1900 yılı sonrasında, 30 Nisan 1911’de 6.0, 3 Ekim 1914’te 6.6, 1 Mart 1926’da 6.0, 18 Mart 1926’da 6.5, 5 Haziran 1927’de 6.1, 11 Eylül 1930’da 5.9, 24 Nisan 1957’de 6.5, 25 Nisan 1957’de 6.7, 23 Mayıs 1961’de 6.2, 12 Mayıs 1971’de 5.8, 30 Nisan 1975’te 5.9, 28 Mayıs 1979’da 6.0, 1 Ekim 1995’te 6.1 büyüklüğünde olmak üzere, Antalya’yı etkileyen çok sayıda deprem meydana geldi. Bu verilere baktığımızda Antalya’yı yakın tarihte etkileyen en önemli depremin 24 Nisan 1957 (Mw 6.5; Ms 6.8) ve 25 Nisan 1957’de (Mw 6.7, Ms 7.1) meydana gelen Fethiye depremleri olduğu görülüyor.”
‘ASIL HASAR TSUNAMİDEN OLACAK’
Pek çok noktası depremlerle sarsılan Türkiye için, deprem tehlikesiyle yer zaman fark etmeksizin karşılaşıldığı düşünüldüğünde, Antalya’dan söz etmemek hata olur. Ancak uzmanlar Antalya ve Akdeniz kıyıları için deprem tehlikesi kadar tsunami için de uyarılarda bulunuyor. 1900’den önce yani tarihsel dönemde yaşanan depremlerde dikkat çeken ‘tsunami’ detayı pek de hafife alınmamalı.
Prof. Dr. Murat Utkucu konuya ilişkin açıklamalarında, “Girit Adası civarında meydana gelebilecek depremlerin Antalya ve civarını kuvvetli yer hareketleri ve oluşturabilecekleri tsunamilerle etkileme olasılıkları var. Girit Adası batısında meydana gelen ve büyüklüğünün 8.3 olduğu tahmin edilen 21 Temmuz 365 Depremi düşünüldüğünde büyük depremlerin yer hareketlerinden çok güçlü olmasa da güçlü şekilde etkilenme olasılığı var. Girit Adası’nın Antalya’ya uzaklığı çok güçlü etkilenmeyi önleyecektir. Bununla birlikte Girit Adası civarındaki büyük depremlerin oluşturacakları tsunamiler Antalya ve çevresini etkileyecektir. Antalya şehir merkezi, batısındaki Teke Yarımadası nedeniyle bu tsunamilerden görece daha az etkilenecektir. Ancak Fethiye ve Kaş ilçeleri görece daha fazla etkilenme olasılıkları var. 365 depremi yer hareketi ve tsunamisi Sicilya, Yunanistan, Kıbrıs, Libya, Güneybatı Türkiye, Mısır ve Filistin’de etkili olmuştur. Girit civarında 365 yılındaki depreminin yanı sıra tarihte 66, 800, 1303, 1630, 1867 ve 1886 depremleri etkili olmuştur” sözlerine yer verdi.
Prof. Dr. Murat Utkucu, “Bu bağlamda Girit Adası kuzeyinde meyDana gelen M.Ö. 1625 dolaylarındaki Santorini Volkanik Patlaması felaketi sırasında oluşan tsunaminin Türkiye’nin batı kıyılarındaki Didim ve Fethiye ilçelerinde etkili olduğu da hatırlatılmalı” dedi. Prof. Dr. Utkucu’nun bu açıklamaları tsunami tehlikesinin de hafife alınmaması gerektiğini ortaya koydu.
Doç. Dr. Bülent Özmen ise olası bir tsunamiyle ilgili şu sözleri söyledi: “Deniz altında, özellikle 7’den büyük depremler tsunamiye neden olduğu veya olabildiği için yıkım gücü çok daha fazla oluyor. Dünyada birçok yerde örneğini gördüğümüz gibi tsunami dalgaları çoğu zaman depremden çok daha fazla yıkıma hasara neden olabiliyor. Son günlerde ve aylarda Girit adası ve yakın civarında çok sayıda 4’ten büyük deprem olması dikkatlerin bu bölgeye yoğunlaşmasına neden oldu. Tarihsel dönemde bu bölgede meydana gelen depremlere baktığımızda çok sayıda depremin meydana geldiğini görüyoruz. Bunların en büyüğü 21 Temmuz 365 tarihinde meydana gelen ve 8.3 büyüklüğündeki deprem. Burada meydana gelebilecek 7 ve daha büyük depremlerin Muğla ve Antalya illerinin kıyı şeridinde bulunan yerleşim birimlerinde az da olsa hasar yapma ihtimali var. Burada asıl tehlike 7 ve üzerindeki deprem sonrasında tsunami dalgalarının oluşacak olması. Tsunami dalgaları çok uzak bölgelere bile erişebildiği için tsunami nedeniyle kıyı bölgesinde hasar olma olasılığı son derece yüksek.”
Antalya ve civarında 2000 yılı sonrasında meydana gelen 262 adet büyüklüğü M4 ve daha büyük depremlerin dış merkez dağılımları. (USGS-NEIC kataloğundan alınmıştır.
8’DEN BÜYÜK BİR DEPREMİN HAZIRLAYICISI MI?
Son olarak 6 Şubat depremleri Türkiye’nin deprem tarihinde derin yaralar açmıştı. Ancak bu topraklar için deprem 6 Şubat’ta ne ilk ne de son kez yaşandı. Yani binlerce yıl öncesine dayanan karanlık geçmiş fay hatları üzerinde yer alan bir ülke için kaçınca kurtulabileceği bir şey değildi. Tek çare sağlam yapılar inşa etmek ve artık depremin değil, binanın öldüreceğini anlamaktı. Akdeniz ve Antalya açıklarında her gün depremler yaşanıyor olması, ‘Antalya da bir gün yıkılacak mı?’ sorularını akıllara getirdi. Prof. Dr. Murat Utkucu yapı stokuna şu sözlerle dikkat çekti: “Deprem riskini belirleyen tek unsur deprem tehlikesi yani meydana gelen depremlerin büyüklük ve uzaklıkları değildir. Binalarımızın kaliteleri ve zemin durumları da belirleyicidir. Dolayısıyla oluşacak etkinin bu faktörlerin birleşimi olacağı ifade edilebilir.” Doç. Dr. Bülent Özmen ‘yapı stokuna’ dikkat çekerek şu önemli uyarılarda bulundu:
“Akdeniz’de Helen Yayı olarak bilinen bölge gerçekten çok kritik. Helen Yayı Afrika levhasının Ege Denizi altına daldığı alan. Bu hat Yunanistan’ın İyon Denizinden başlayıp, Girit ve Rodos adalarının güneyinden geçerek Fethiye körfezine doğru uzanıyor. Bu hat boyunca 8.0 den büyük deprem olma olasılığı var. Ayrıca deprem sonrasında oluşacak tsunami dalgaları da depremin yıkım gücünü artırabilir. Ayrıca bölgede zaman zaman volkanik patlamalar meydana gelmekte ve ciddi hasarlara neden olabilir. Bu bölgede son zamanlarda artan deprem aktivitesi bölgenin ciddiyetli takip edilmesi gerektiğini gösterir. Bu depremleri her ne kadar zamanını net olarak bilemesek de daha büyük bir depremin hazırlayıcısı gibi düşünmek doğru olacak. Bu hat boyunca oluşacak büyük depremlerin de hem deprem hem tsunami nedeniyle hasara neden olabileceğini düşünerek risk azaltma çalışmalarına önem vermeliyiz.”